Antalya şehri, 1980 seneninden itibaren ve uygun abuhava şartları ve turizm etkinlikleri hasebiyle hızla gelişmiş ve buna paralel olarak şehir de son zamanlarda Türkiye’nin altıncı kalabalık şehiri olmuştur. Antalya’da ekonomik hayat büyük oranda ticaret, tarım ve turizme dayalıdır.
Antalya şehirinin kapsadığı bölge tarih öncesinden günümüze dek pek çok medeniyeti barındırmıştır ve Türkiye’de en çok antik şehir bulunan şehirdir. Sırasıyla Likyalılar, Lidyalılar, Pamfilyalılar, Bergamalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılarve son olarak da Türkiye Cumhuriyeti hakimiyetinde bulunan Antalya bu medeniyetlerin hiçbirine başkentlik yapmamıştır.
Şehrin tamamı Akdeniz Bölgesi’nin Antalya Bölümü’nde bulunur ve Akdeniz abuhavasının tesir alanındadır. Yerleşim yerleri haricindeki şehir topraklarının büyük bölümü hububat tarlalarıyla kaplı platolardan oluşur.
Antalya Bölgesi’nin erken tarihi, bölgede 1946’dan önce yapılan kazılardan önce karanlıktı. Hititlerin çivi yazılı vesikalarında, isimi geçen Ahhiyava ve Arzava ülkelerinin Pamfilya olduğu bilim etraflarında kabul görmektedir. Bu bölgedeki araştırmalar ve buluntuların ortaya çıkması ve eldeki verilerle bölgenin karanlık olan bu dönemi de aydınlanmaya başlamıştır.
Torosların bir hayli tepesi 2500-3000 metreyi aşar. Batıdaki Teke yöresinde geniş platolar ve havzalar bulunur. Çoğunlukla kireçtaşlarından oluşmuş bu dağlar ve platolar alanında, kireçtaşlarının erimesiyle oluşmuş mağaralar, düdenler, su çıkaranlar, dolinler, uvalalar ve daha geniş çukurluklar olan polyeler gibi büyüklü, küçüklü karst şekilleri çok yaygındır. Şehrin topoğrafik istikametten gösterdiği değişkenlik gerek abuhava, gerek zirai gerekse demografi ve yerleşme istikametinden değişik ortamlar yaratmaktadır. Ayrı özellik gösteren bu alanlar sahil ve yayla bölgesi olarak tanımlanır.